Long, İsviçre’nin süt ve tezek kokan Alpleri’nden, ekmek parasını kazanmak için uzun yollara çıkan, fakir ama onurlu bir kamyon şoförüdür. O diyar senin bu diyar benim diyerek gezmektedir. Bir gün yolu Arabistan’a düşer bizim Long’un. Orada kamyonunun boşaltılmasını beklerken, çarşıdan geçmekte olan, o yörenin en zengin adamı Şeyh Gaffar’ın dünyalar güzeli kızı Hicle’ye rastlar ve hikayemizin kahramanları birbirlerine ilk görüşte aşık olurlar. Sevgililer her fırsatta beraberce elele, göz göze Arabistan çöllerinin gizemli gecelerinde birbirlerine olan aşklarını dile getirmektedirler. Fakat kızının bir kefereyle beraber olmasını hazmedemeyen ve kalbi kötülükle dolu olan Şeyh Gaffar, kızını cümle aleme ibret olsun diye adamlarına öldürtür.
Yine uzun bir seferden dönen ve sevgilisine kavuşma ümidiyle Arabistan’a koşan Long, sevgilisinin ölüm haberini duyunca yıkılır, deliye döner. Hatta dönmekle kalmaz delirir ve kamyonuna atlayıp Hicle ile aşk mabedi olan Arabistan çöllerine doğru sürer kamyonunu. Long, kamyonunu çölün uçsuz bucaksız kumları üzerinde kilometrelerce sürdükten sonra bir kum fırtınasına yakalanır ve kahramanımızdan bir daha haber alınamaz.Artık iki sevgili mahşerde buluşmuşlardır.
Bu acıklı aşk hikayesinden sonra Long’u tanıyan tanımayan bütün kamyoncular, araçlarının arkasına Long ve Hicle (long vehicle) yazarak bu aşkı ölümsüzleştirmişlerdir. İşte yollarda her zaman gördüğümüz kamyonların arkasında yazan bu yazının böyle içli bir hikayesi vardır:)