Sosyal medyada yükselen “edebi” paylaşımların, edebiyata katkısı tartışılıyor. Son yıllarda edebiyatın kendini sosyal medyada daha fazla gösterdiği, sosyal medyadan ilham alındığı ya da sosyal medyaya ilham olunduğuna tanık oluyoruz.
Tarihin her döneminde insanlık için hep anlamlı, değerli ve toplumun bir anlamda aynası olan edebiyat, günümüzde hayatın bir parçası haline gelen sosyal medyada da önemli bir yer tutuyor. Yeni kitapların yayımlandığı sosyal medyada daha kolay duyuluyor, bir kitap almadan önce hakkında yazılmış yazılara, yazarıyla yapılmış söyleşilere çok kolay ulaşabiliyor. Sosyal medyada edebiyatın paylaşılmasının yansımaları yazarlarca tartışılıyor.
Bir kesim sosyal medyada şair, yazar ve filozoflardan seçilen binlerce kısa alıntının paylaşılmasının, genç kuşağın edebiyata olan ilgi ve bağını artıracağına inanıyor. Ve, sosyal medyada “konuşturulan” veya “üstatlara ait paylaşılan” edebiyatın, gerçek edebiyat meraklılarını kaynağın aslına; yani kitaplara yönelteceği belirtiliyor. Oysa kimileri de paylaşılan özlü sözlerin sanıldığının aksine o sözlerin ait olduğu üstatlara yakınlaştırmadığı hatta uzaklaştırdığını düşünüyor.
Sosyal paylaşım ortamlarının sürekli “belirli bir gündemi” dayattığını ve bunun “yazar için sakıncalı” bulduğunu söyleyen Yazar Prof. Dr. Murat Gülsoy, “ortakta buluşma”nın sanatçı için varoluşsal bir darboğaza dönüşebileceğine dikkat çekerek “yazarın kendini ortak duygu ve düşünceden koruması gerekir” uyarısı yaptı.
Bir romanını yüz gün boyunca blog üzerinde her gün bir paragrafını yazıp okurlarla paylaşan Gülsoy, sonra bunu kitap halinde bastırdı. Kitabın adı Nisyan. İnternetin, kültür üretimi için müthiş olanaklar sunduğuna işaret eden Gülsoy, gelecekte bugünün bloggerları arasından önemli yazarlar çıkacağını söyledi.
Türkiye’de hiç kitap okumamakla övünen insanlar olduğunu anımsatan fantastik edebiyat türünün genç yazarlarından, Türkiye Bilişim Derneği’nin (TBD) Bilimkurgu Hikâye yarışmalarında 2011 ve 2012’de iki yıl üst üste, ayrı öykülerle birinci seçilen Yazar Murat Başekim, “Kitabı odada tek başına okumak değil, sosyal medyada okumak daha önemli bu aralar” saptamasında bulundu. Facebook’u “fotoğraf albümleri paylaşıyormuş gibi yaparken başka hayatları” izleme, Twitter’ı da “milyonlarca kişilik bir kıraathaneye” komşu olmaya benzeten Başekim, kitap okumak yerine tweet aforizmaları okuyacak kadar “sabırsızlaşıldığına” göre, “iyi bir şeylerin” kaybedildiğinden söz edilebileceğine işaret etti.
“Teknolojinin gündelik hayatın içine sokuşturulması adına üretilen yapay kültürden nefret ediyorum” diyen 2014’te yapılan TBD 16. Bilimkurgu Öykü Yarışması birincisi Murat Mıhçıoğlu ise, felsefesi oturmamış bir yaşam tarzı sürüp, kendi varoluş ve yaşam amacını sorgulamayan insanların teknolojiye muhatap kaldıkça zıvanadan çıktığı, “anlık titreşimler içinde yitip” gittiklerinin altını çizdi. Mıhçıoğlu, bilişim ve teknolojinin çeşitli araçlardan oluşan sistemler olduğunu belirterek, “Söz konusu araçların nihai hedefini unutursak, kendimizi hâbire bir şeylerin peşinde koştururken buluruz” diye konuştu.
Günümüzde herkesin, “görünür olmak” gibi bir kaygı taşıdığına dikkat çeken Murat Darılmaz ise, görünür olmanın, yazma ve üretme kaygısının önüne geçtiğini söyledi. Edebiyatın tarih boyunca “nitelikli azınlığın” işi olduğunu vurgulayan Darılmaz, sosyal medyada “kelimeleri konuşturanların”, edebiyata katkısı sıfıra yakın olduğu görüşünde.
“Sanal dünya ile edebiyatçıların yarattığı dünya arasında aslında çok fark yok” saptamasında bulunan Kevser Ruhi, “Edebiyat” ve “Sanal alem”in, fiziksel anlamda “dokunma” bakımından birbirinden ayrıldığını belirtti. Sosyal medyadaki yazma çabasına “olumlu” baktığı ve edebiyata katkısı olduğunu anlatan Ruhi, sosyal medya edebiyatının kendi içinde, kendi ölçütleriyle değerlendirmesi gerektiğine işaret edip gelecekte yeni edebi türlerin gelişeceğini, yeni biçimlerin ortaya çıkacağını bildirdi.